Premenopozal dönemde hormonsal tedavi seçenekleri arasında önemli bir yer tutan over fonksiyon supresyonu (OFS), özellikle hormon reseptör-pozitif (HR+), HER2-negatif erken evre meme kanseri hastalarında tedavi kararlarını karmaşıklaştırmaktadır. Son dönemlerde yayınlanan çok merkezli retrospektif bir çalışma, bu alandaki belirsizlikleri azaltmak ve tedavi algoritmasını netleştirmek adına devrim niteliğinde gelişmeler kaydetti. Çin’den 42’nin üzerinde merkezden toplanan gerçek yaşam verileri kullanılarak, bunların analizi sonucunda geliştirilen Kompozit Nüks Riski Skoru (CR-skora) modelinin, OFS tedavisinin etkinliği ve hastaların kişiselleştirilmiş tedavi yaklaşımı için yol gösterici olduğu ortaya kondu.
HR+/HER2- erken evre meme kanseri, premenopozal kadınlarda yaygın görülen ve özellikle östrojen hormonuna duyarlı bir türdür. Bu özellik, tümör gelişiminde östrojen üretiminin baskılanmasının (overlerin fonksiyonlarının süpresyonu yoluyla) kritik önem taşıdığı anlamına gelir. Ancak OFS tedavisi – ki sıklıkla kemoterapiyle veya endokrin tedavi ile kombine kullanılır – yan etkileri nedeniyle hastaların yaşam kalitesine etkileri göz önünde bulundurulduğunda, her hasta için fayda/maliyet dengesi titizlikle değerlendirilmelidir. Bu nedenle kimlerin OFS’den gerçek anlamda fayda göreceğini belirleyebilecek güvenilir risk belirleyicilerinin eksikliği önemli bir klinik sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu çalışmada öncelikle, SOFT ve TEXT gibi önceki ileri klinik araştırmalarda elde edilen alt grup analizlerine dayanan CR-skora modeli geliştirildi. Model, hasta ve tümör özelliklerini derinlemesine değerlendirerek bireysel nüks riski tahmini yapıyor ve tedavi kararı için bilimsel dayanak sağlıyor. Ancak bu modelin, kontrollü klinik deneme ortamı dışındaki gerçek yaşam koşullarında geçerliliği sorgulanmaktaydı. Bu nedenle araştırmacılar, Çin’deki farklı merkezlerden elde edilen geniş hasta verilerini kullanarak modelin pratikteki güvenilirliğini test etme yoluna gitti.
Çalışmaya; Ocak 2013 – Aralık 2021 arasında HR+/HER2- erken evre meme kanseri tanısı alan, premenopozal kadınlar dahil edildi. Toplam hastalar arasından, OFS uygulanan ve uygulanmayan gruplar oluşturuldu. Çalışmada kullanılan ileri istatistiksel yöntemlerden biri olan sınırlı kübik spline (restricted cubic splines- RCS) analizi, CR-skora ve nüks riski arasındaki doğrusal olmayan ilişkilerin ayrıntılı haritasını çıkararak, riskin kademeli artışını görsel olarak ortaya koydu. Böylece, skordaki değişikliklerin hastaya özgü nüks riskine nasıl yansıdığı anlaşıldı.
Verilerin gözlemsel doğasından kaynaklanan yanlılığı önlemek için Propensity Score Matching (PSM) yöntemi kullanıldı. Bu yaklaşım, tedavi alan ve almayan gruplar arasındaki başlangıç karakteristiklerini dengeleyerek, sonuç farklılıklarının gerçekten OFS etkisinden kaynaklanmasını sağladı. PSM sonrası Kaplan-Meier analizleriyle yapılan sağkalım karşılaştırmalarında, yüksek CR-skoruna sahip hastalarda OFS’nin hastalıksız sağkalım üzerine anlamlı bir iyileştirme sağladığı net şekilde ortaya çıktı.
Elde edilen sonuçlar oldukça çarpıcıydı: Yükselen CR-skora paralel olarak nüks riski artıyor ve model güçlü şekilde risk derecesini öngörüyordu. OFS alan hastaların %88’e yakını 1.42 eşiği üzerinde bir CR-skoruna sahipti. Bu yüksek risk grubunda OFS uygulaması, nüks riskini belirgin şekilde azaltıyor ve hastalıksız sağkalımı anlamlı biçimde artırıyordu (HR=0.571, %95 Güven Aralığı 0.403-0.809, p=0.001). Bu üretken ikili sonuç, modelin klinik pratiğe entegrasyonu için sağlam bir zemin oluşturdu.
Yaş altında 35 yıl olan hastaların alt grubundaki analizler ayrı bir öneme sahipti. Genç hastalar genellikle tümör biyolojisi açısından daha agresif seyrediyor ve daha kötü prognoza sahip oluyor. Bu çalışma, genç yaş grubunun OFS’den özellikle yüksek oranda fayda gördüğünü; yani tedavinin bu hastalarda primer strateji olarak değerlendirilmesi gerektiğini gösterdi. Böylece yaş faktörünün CR-skora eklenmesiyle, klinik karar verme oldukça incelikli ve bireye özgü bir hal aldı.
Ayrıca, kemoterapi alan hastalar arasında yapılan alt grup analizlerinde de CR-skora’nın önemi doğrulandı. Tümörün grade’i, ER ve PR ekspresyon yüzdeleri ile lenf nodu tutulumu gibi parametreler skor ve tedavi faydasındaki ilişkiyi etkilemedi. Bu çok boyutlu değerlendirme, CR-skora’nın karmaşık klinik ortamlarda bile güvenilir olduğunu kanıtladı ve tedavi planlamasında geniş bir uygulama alanı sundu.
Ancak çalışmanın ilginç bir bulgusu, yüksek CR-skoruna sahip bazı hastalarda ER ekspresyon oranının %50’nin altında olması durumunda OFS uygulamasının fayda sağlamamasıydı. Bu durum, düşük ER ifadesinin OFS gibi hormon temelli tedavilerin etkinliğini zayıflatabileceğini düşündürerek, yine de kişiselleştirilmiş tedavi planlarına genetik ve moleküler biyoloji boyutlarını dahil etme gerekliliğine işaret etti.
Araştırmanın klinik uygulama üzerindeki etkileri çok yönlü ve derindir. Öncelikle, CR-skora sayesinde hali hazırda tedavi kararlarında yaşanan gereksiz OFS uygulamalarının önüne geçilebilecek, böylece yan etkilerden kaçınarak hastaların yaşam kalitesi korunabilecektir. Diğer taraftan, bu risk tabanlı yaklaşım, yüksek riskli hastaların uygun şekilde agresif tedavi almasını sağlayarak, nüks oranlarını düşürmek ve uzun dönemde sağkalımı iyileştirmek açısından fırsat yaratmaktadır.
Gerçek yaşam verilerinin çok merkezli bir yapıda ve geniş bir zaman dilimini kapsaması, çalışmanın bulgularının farklı klinik ortamlara ve popülasyonlara transfer edilebilirliğini artırmaktadır. Böylelikle bu modelin uluslararası düzeyde kabul görmesi ve meme kanseri alanında standart uygulamalara entegrasyonu hızlıca gerçekleşebilir. Ayrıca, tedavide tekdüze uygulamalara kıyasla daha esnek ve hasta odaklı yaklaşımlar gelişebilir.
Geleceğe dönük olarak, bu araştırma genomik profilleme ve biyobelirteçlerin CR-skoruna entegrasyonunu tetikleyebilir. Ayrıca, randomize kontrollü çalışmalarda yeni modelin klinik süreçlere entegrasyonu değerlendirilebilir. Uzun dönem takiplerle genel sağkalım ve hasta bildirimli sonuçların (quality of life) da ele alınması, modelin bütüncül bir adjuvan tedavi stratejisinin ayrılmaz bir parçası olmasını sağlayacaktır.
Özetle, bu çok merkezli uzun dönem retrospektif çalışma, premenopozal HR+/HER2- erken evre meme kanserinde OFS’nin kimlere uygulanmasının gerektiğine dair objektif bir araç sunmaktadır. CR-skora modeli, yalnızca tedavi yanıtını artırmakla kalmayıp, oncolojik bakımda hassasiyet ve kişiye özgü yaklaşım arayışına önemli bir yanıt vermektedir. Klinik pratiğe adaptasyonu, hem gereksiz tedavilerin önüne geçecek hem de uygun hastaların optimize edilmiş bakıma ulaşmasını sağlayacaktır.
Meme kanseri tedavisinde kişiselleştirilmiş ve veri odaklı yaklaşımların önemi giderek artmaktadır. Bu çalışmanın sunduğu metodoloji, karmaşık klinik verilerin anlamlı biçimde yorumlanmasını sağlayarak, hasta sonuçlarını iyileştiren karar destek sistemlerine kapı aralamaktadır. Böylelikle ‘doğru hastaya, doğru zamanda, doğru tedavi’ hedefine yaklaşan modern onkoloji pratiği güçlenmektedir.
Özellikle erken tanı alan genç kadınlarda ve risk faktörü yüksek hastalarda, CR-skora göre şekillenen OFS tedavisi, yaşam kalitesini bozan aşırı tedavilerin önüne geçerken, hastalığı kontrol altına alma hedeflerini de yükseltmektedir. Sonuç olarak, bu çalışma, modern meme kanseri yönetiminde önemli bir dönüm noktası niteliğindedir ve önümüzdeki yıllarda hem Türkiye’de hem de dünya genelinde önemli bir referans olarak yer alacaktır.
—
Araştırma Konusu:
Premenopozal hormon reseptör-pozitif, HER2-negatif erken evre meme kanserinde kompozit nüks riski skorunun (CR-skora) kullanımı ile adjuvan over fonksiyon supresyonu (OFS) tedavisinin yönlendirilmesi.
Makale Başlığı:
Adjuvan ovarian function suppression in premenopausal women with hormone receptor-positive, human epidermal growth factor receptor 2–negative early breast cancer: a multi-center retrospective study.
Web References:
https://doi.org/10.1186/s12885-025-14120-0
Doi Referans:
https://doi.org/10.1186/s12885-025-14120-0
Resim Credits:
Scienmag.com
Anahtar Kelimeler:
klinik karar verme, onkoloji, kompozit nüks riski skoru, östrojen kaynaklı tümör nüksü, HER2-negatif erken evre meme kanseri, hormon reseptör pozitif, meme kanserinde hasta ayırımı, kişiselleştirilmiş adjuvan tedavi, premenopozal meme kanseri, SOFT ve TEXT klinik çalışmaları, alt grup tedavi etkisi analizi, subgroup treatment effect pattern plot