XELOX Artı Radyoterapi ve Kemoterapinin Mide Kanserindeki Karşılaştırmalı Etkinliği

Gastrik kanser, dünya genelinde geç teşhis edilmesi ve agresif seyri nedeniyle tedavisi zor kanser türlerinden biridir. Bu zorluğu aşmak ve hastaların yaşam kalitesini artırmak için tedavi protokolleri sürekli olarak geliştirilmektedir. Son yıllarda, cerrahi öncesi uygulanan kemoterapi (neoadjuvan kemoterapi) yaygın olarak tercih edilirken, tedavi etkinliğini artırmak adına kemoterapi ile birlikte radyoterapinin kombine edildiği yöntemler üzerinde çalışmalar hız kazanmıştır. Geçtiğimiz yıl yayımlanan kapsamlı bir çalışma, XELOX kemoterapi rejimi ile neoadjuvan radyoterapinin birlikte uygulanmasının, sadece kemoterapi alan hastalarla karşılaştırıldığında önemli avantajlar sağladığını ortaya koydu.

Bu kapsamlı araştırmada, XELOX rejimi kapsamında kullanılan oksaliplatin ve kapesitabin ilaçlarının radyoterapiyle kombine edilmesi durumunda, tümörlerde daha yüksek oranda gerileme sağlandığı vurgulanmaktadır. Toplam 409 hastanın verileri incelenmiş olup, tüm hastalar radikal gastrektomi ve D2 lenf nodu diseksiyonu işlemlerinden geçirilmiştir. Araştırmacılar, tedavi grupları arasındaki temel farklılıkları azaltmak amacıyla inverse probability weighting (IPW) gibi ileri istatistiksel yöntemleri kullanarak analizin güvenilirliğini artırmıştır.

Patolojik tam yanıt oranları bakımından, kemoterapi ve radyoterapi kombinasyonunu alan hastalarda yüzde 15.8 gibi anlamlı bir artış gözlemlenmiştir. Bu oran, yalnızca kemoterapi alan hastalardaki yüzde 4.7’lik tam yanıt oranıyla karşılaştırıldığında, kombine tedavinin tümör hücrelerini yok etme kapasitesinde belirgin bir üstünlük gösterdiğini ortaya koymaktadır. Bu veriler, neoadjuvan tedavide radyoterapinin eklenmesinin, tümör küçültmedeki etkinliğini ikna edici şekilde doğrulamaktadır.

Kanser belirteçlerinden özellikle karsinoembriyonik antijenin (CEA) negatifleşme oranları da araştırma kapsamında değerlendirilmiştir. Kemoterapi ve radyoterapi grubunda yüzde 38.1 olan CEA negatifleşme oranı, yalnızca kemoterapi alan hastalarda yüzde 11.8’de kalmıştır. Bu durum, kombine tedavinin tümör kontrolündeki üstünlüğünü vurgulamakla kalmayıp, uzun dönemde hastalık kontrolü ve prognoz açısından da umut vaat etmektedir. Klinik pratikte, CEA negatifleşmesinin tedaviye yanıt göstergesi olarak kullanılması tedavi sonrası izlemi daha hassas kılabilir.

Tedaviye yanıtın histopatolojik değerlendirmesi olan tümör regresyon derecelendirmesi (TRG), iki grup arasında önemli farklar göstermiştir. TRG0–1 kategorisinde, yani minimal veya hiç tümör hücresi kalmadığı durumda, kombine tedavi alanlarda yüzde 60.3 oranı ile, kemoterapi grubundaki yüzde 24.3 oranının neredeyse iki katından fazla olduğu saptanmıştır. Bu bulgu, radyoterapinin kemoterapiye eklenmesinin tümör hücrelerini hedeflemede sinerjistik bir etkisi olduğunu bilimsel olarak desteklemektedir.

Operasyon sonrası tümör evresi (postoperatif patolojik evreleme) açısından da kombine tedavi grubunda önemli iyileşmeler kaydedilmiştir. ypT0 ve ypT1 evrelerine inen hasta oranı yüzde 35.5 olarak rapor edilmiş ve tek başına kemoterapi grubundaki oran neredeyse üç kat daha düşük bulunmuştur. Bu durum, tümörün cerrahi öncesi küçülmesinde neoadjuvan radyoterapinin cerrahi başarısına katkısını ortaya koymaktadır. Böylece cerrahi rezeksiyonun etkinliği ve hastaların uzun vadeli sağkalımı olumlu şekilde etkilenmektedir.

Araştırmada lenf nodu diseksiyonu ve lenf nodu durumuna ilişkin ilginç veriler elde edilmiştir. Kombine tedavi grubunda diseke edilen ortalama lenf nodu sayısı 17 iken, sadece kemoterapi alan grubun ortalaması 24’tür. Buna rağmen, patolojik olarak lenf nodlarının negatif olduğu (ypN0) hasta oranı kombine tedavi grubunda yüzde 60.3 gibi yüksek bulunmuş; bu oran, kemoterapi grubundaki yüzde 39.8’in çok üzerindedir. Bu sonuç, radyoterapinin lenf nodu metastazlarını sterilize etme kapasitesine işaret ederek sistemik hastalık yükünün azalabileceğini düşündürmektedir.

Cerrahi radikalite, gastrik kanser tedavisinde küratif hedeflerin sağlanması açısından kritik bir parametredir. Araştırmada, kombine tedavi grubunda R0 rezeksiyon oranı yüzde 100 olarak belirlenmiş, yalnızca kemoterapi grubunda ise bu oran yüzde 96.5 olarak kaydedilmiştir. R0 rezeksiyon, makroskobik ve mikroskobik tümör kalıntısının ameliyat sonrası tamamen çıkarıldığı durumu ifade eder ve bu oranların yüksek olması, tedavi etkinliğinin somut bir göstergesidir. Bu da kombine yöntemle cerrahi sonuçların daha da optimize edildiğini ortaya koymaktadır.

Tedavi güvenliği ve komplikasyonlar açısından da iki grup karşılaştırılmıştır. Kemoterapiye ek radyoterapinin yan etkileri ya da morbiditeyi anlamlı ölçüde artırmadığı saptanmıştır. Kemik iliği baskılanması, bulantı, kusma, özofajit ve ishal gibi yan etkiler açısından hastalar arasında fark bulunmamıştır. Bu sonuç, tedavi şemasına radyoterapinin eklenmesinin hasta konforunu ve güvenliğini bozmadığını göstermektedir ki bu hastalar ve klinisyenler için oldukça umut vericidir.

Hastanede kalış süreleri ise her iki tedavi grubunda paralel seyretmiştir. Bu durum, kombine tedavinin klinik uygulamada elverişli ve hastanın iyileşme sürecinde ekstra yük oluşturmadığını göstermektedir. Sağlık kaynakları kullanımında ilave bir artış olmaması, tedavi maliyetleri açısından da olumlu bir değerlendirme yapma imkanı sunmaktadır.

Onkolojik sonuçlar arasında en belirgin fark hastaların hastalık nüksü olmadan yaşama sürelerinde (hastalıksız sağkalım) gözlemlenmiştir. Kombine tedavi grubunda hastalıksız sağkalım anlamlı ölçüde iyileşirken, genel sağkalım süresinde ise iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark henüz belirlenmemiştir. Bu, uzun vadeli yaşam kazanımlarının tespiti için çalışmanın takip süresinin arttırılmasının gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Araştırmada ayrıca klinik parametreler ile tümör belirteçleri arasındaki korelasyon analizleri yapılmıştır. Bu analizler, özellikle neoadjuvan tedavi yanıtını öngörmede kullanılabilecek biyobelirteçlerin tanımlanması adına önem taşımaktadır. Bulgular, gelecekte kişiselleştirilmiş tedavi stratejileri geliştirilmesi açısından önemli bir temel oluşturmakla birlikte, bu alandaki araştırmaların devam etmesinin gerekliliğine işaret etmektedir.

Sonuç olarak, XELOX kemoterapi rejimi ile neoadjuvan radyoterapinin kombine kullanımı, lokal ileri evre gastrik kanser tedavisinde önemli bir ilerleme olarak değerlendirilmektedir. Bu kombinasyon, tümör küçültmede üstün başarı, daha yüksek patolojik yanıt ve cerrahi kalitesinde artış sağlamakta olup, güvenlik profilinde ise önemli bir olumsuzluk yaratmamaktadır. Bu veriler, multidisipliner onkoloji yaklaşımlarında radyoterapinin daha aktif bir rol almasının önünü açmaktadır.

Bu çalışma, kapsamlı hasta verileriyle retrospektif analizlerin avantajlarını kullanarak gerçek dünya koşullarında tedavi etkinliğine ışık tutmuştur. Klinik onkologlar ve cerrahlar için değerli bir rehber niteliğindeki bu bulgular, yeni protokollerin geliştirilmesine önayak olacak ve gelecekte yapılacak prospektif randomize çalışmaların temelini oluşturacaktır. Böylece tedavi standartlarının yükseltilmesi ve hastaların yaşam kalitesinin artırılması hedeflenmektedir.

Gastrik kanserli hastalar bakımından umut verici bir dönemin başlangıcını müjdeleyen bu çalışma, sistemik ve lokal tedavilerin uyumunu ön plana çıkararak tedavi paradigmasını değiştirme potansiyeline sahiptir. İlerlemiş vakalarda cerrahi başarının ve onkolojik sonuçların iyileştirilmesi, hastaların yaşam sürelerine ve yaşam kalitelerine olumlu yansıyacaktır. Bilim dünyası, bu tür kombine yaklaşımlarla kanser tedavisinde daha parlak bir gelecek vaat etmektedir.

Araştırma Konusu: XELOX kemoterapi rejimi ile neoadjuvan radyoterapinin lokal ileri evre gastrik kanser tedavisindeki etkinlik ve güvenliği, kemoterapi tek başına ile karşılaştırılmıştır.

Makale Başlığı: Efficacy and safety of XELOX combined with neoadjuvant radiotherapy versus neoadjuvant chemotherapy in locally advanced gastric cancer.

Doi Referans: https://doi.org/10.1186/s12885-025-14103-1

Resim Credits: Scienmag.com

Anahtar Kelimeler: Gastrik kanser, neoadjuvan kemoradyoterapi, XELOX kemoterapi rejimi, patolojik tam yanıt, CEA negatifleşme, tümör regresyon derecelendirmesi, D2 lenf nodu diseksiyonu, cerrahi radikalite, güvenlik profili, hastalıksız sağkalım, retrospektif analiz, kombine tedavi.

0 Votes: 0 Upvotes, 0 Downvotes (0 Points)

Leave a reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Onkolojideki En Yeni ve Önemli Gelişmeleri Kaçırmayın

E-posta yoluyla paylaşımlarınızı almak için onay veriyorum. Daha fazla bilgi için lütfen Gizlilik Politikamızı inceleyin.

Loading Next Post...
Takip Et
Search
ŞU ANDA POPÜLER
Loading

Signing-in 3 seconds...