Yeni bir araştırma, Schistosoma haematobium parazitinin enfeksiyonunun, enfekte kadınların serviks dokusunda kanser ile ilişkili gen ifadesini değiştirdiğine dair çarpıcı kanıtlar sundu. Bu çalışma, dünya genelinde 110 milyondan fazla insanı etkileyen şistosomiyaz hastalığının etkilerinin yanı sıra, bu enfeksiyonun tedavisinin, servikal kanser için artan bir duyarlılık yaratabileceğini de ortaya koymaktadır. Servikal kanser, dünya genelinde kadınlar arasında önemli kanser ölümleri nedenlerindendir ve araştırma, bu görünmeyen bağlantıyı aydınlatmayı amaçlamaktadır.
Schistosoma haematobium, genellikle mesane kanseri ile bağlantılı bilinse de, bu yeni çalışma ayrıca servikal kanserle ilgili potansiyel riskleri de açığa çıkarmaktadır. Araştırma, Tanzanya’daki 39 kadının servikal doku örneklerini analiz ederek gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmada, enfekte 20 kadın ve enfekte olmayan 19 kadın kontrol grubu olarak incelenmiştir. Araştırmacılar, enfekte ve enfekte olmayan katılımcılar arasında kanser ile ilişkili yollar ve gen aktivitelerindeki farklılıkları belirlemek için kapsamlı RNA dizileme ve gen ifadesi analizleri yapmıştır.
Sonuçlar dikkat çekici bulgular ortaya koymuştur. Enfekte bireylerle enfekte olmayanlar arasındaki farklı şekilde ifade edilen genler arasında, tedavi sonrası enfeksiyonunu temizleyen kadınlarda 23 genin değişiklik gösterdiği tespit edilmiştir. Daha da alarm verici bir durum ise, tedavi edilen kadınlar ile daha önce enfekte olmayanlar arasında 29 genin farklılık gösterdiği gözlemlenmiştir. Bu durum, tedavinin gen ifadesini normale döndürmekten ziyade, kanser gelişimini destekleyebilecek bir genetik zemin yaratabileceğine işaret etmektedir.
Araştırma ekibi, enfekte ve enfekte olmayan kadınlar arasında en çok değişiklik gösteren dört genin arasında, hücre çoğalmasını düzenleyen önemli bir onkogen olan BLK proto-onkogeninin bulunduğunu belirtmiştir. Bu genin disregülasyonu, tümör oluşumuyla ilişkilendirilmiştir. Ayrıca, Long Intergenic Non-Protein Coding RNA 2084 geninin, çeşitli kanserlerde prognostik bir belirteç olarak hizmet ettiği ve tümör progresyonu ile ilişkili gen düzenleme yollarını etkilediği bilinmektedir.
Durumu daha da karmaşıklaştıran faktörlerden biri, tedavi sonrası enfekte kadınlarda daha aktif hale gelen iltihap, doku yeniden şekillenmesi ve serviks içindeki koruyucu bariyerlerin bakımını sağlayan genlerin daha fazla ifade edilmiş olmasıdır. İltihap yollarının, tümör gelişiminde temel bir süreç olan kan damarları oluşumuyla (anjiyogenez) bağlantılı olduğu dikkati çekmiştir. Ayrıca, servikal doku bütünlüğünü korumak için kritik öneme sahip olan claudinler ve sıkı bağlantı proteinleri gibi genlerin aşağı yönde regülasyonu tespit edilmiştir.
Araştırmanın baş yazarı Dr. Anna Maria Mertelsmann, gözlemlenen genetik değişikliklerin, kadınların servikste kanserle ilişkili süreçlere karşı duyarlılığını artırabileceği konusunda endişelerini dile getirmiştir. Özellikle bu kadınlar, şistosomiyaz tedavisi için praziquantel tedavisi aldıktan sonra bu değişimler göstermektedir. Bu durum, tedavinin uzun vadeli biyolojik sonuçları hakkında önemli sorular doğurmaktadır ve kadınların servikal sağlıklarının kapsamlı bir şekilde izlenmesi gerektiğini vurgulamaktadır.
Bu bulguları derinlemesine anlamak amacıyla, araştırma ekibi şu anda 180 kadını 12 ay boyunca takip edecek daha geniş bir çalışma yürütmektedir. Gelecek araştırmalar, şistosomiyaz geçmişinin, HPV enfeksiyonlarının uzun süreli etkileriyle birlikte servikal kanser gelişme riskini artırıp artırmadığını belirlemeyi amaçlamaktadır. Bu bağlamda, paraziter enfeksiyonların onkogenik süreçlere olan etkisinin önemini açığa çıkarmak hedeflenmektedir.
Bu araştırma, Kadın Genital Şistosomiyazisi (FGS) etrafında artan bir farkındalığın gerekliliğini vurgulamaktadır. Schistosoma haematobium enfeksiyonlarıyla mücadele eden birçok kadının, genellikle teşhis edilmesi zor olan bu durumu yaşadığı, dolayısıyla servikal anormallikler için risklerin komplike bir hale geldiği ifade edilmektedir. Bu nedenle, sağlık hizmeti sağlayıcılarının şistosomiyaz tanısı konulan kadınları sadece enfeksiyon açısından değil, aynı zamanda servikal doku değişiklikleri açısından da izlemesi kritik bir öneme sahiptir.
Mertelsmann’ın ekibi, gözlemlenen olumsuz etkileri azaltmak amacıyla iltihap giderici ve bağışıklık modüle edici tedavilerin yararlı olabileceğini önermektedir. Ayrıca, yaygın HPV aşılamasının, şistosomiyazdan etkilenen kadınlar arasında servikal kanser riskinin önemli ölçüde azaltılması için hayati bir öneme sahip olabileceği vurgulanmaktadır. Bu nedenle, hem enfeksiyonları aynı anda ele alacak hem de gelecekteki sağlık sonuçlarını iyileştirecek önleyici stratejilerin geliştirilmesi hayati bir gereklilik haline gelmektedir.
Sonuç olarak, bu çalışma, şistosomiyaz, servikal sağlık ve kanser riskleri arasındaki karmaşık etkileşimlerin tanınmasında önemli bir adım temsil etmektedir. Paraziter enfeksiyonların tetiklediği karmaşık biyokimyasal değişimleri anlamasıyla, bu ilişkilerin anlaşılmasının etkili önleyici önlemlerin geliştirilmesi ve kırılgan popülasyonlardaki sağlık sonuçlarının iyileştirilmesi açısından kritik olduğu giderek daha net hale gelmektedir.
Araştırma Konusu: Schistosoma haematobium enfeksiyonunun, kanserle ilişkili gen aktivitesi ve servikal kanser riski arasındaki bağlantı.
Makale Başlığı: Parazit Enfeksiyonunun Servikal Kanserle Bağlantısı: Schistosoma haematobium’un Rolüne Dair Yeni İçgörüler
Haberin Yayın Tarihi: Ekim 2023
Web References: http://www.escmid.org/
Doi Referans:
Resim Credits:
Anahtar Kelimeler: Servikal kanser, Şistosomiyaz, Kanser araştırması, Klinik araştırma, Yolla aktivitesi, Kanser riski.