İleri evre over (yumurtalık) kanseri tedavisinde, bevacizumabın ilk basamak kemoterapiye eklenmesinin gerçek dünyadaki etkinliğini inceleyen kapsamlı bir elektronik sağlık kayıtları analizinden önemli bulgular ortaya çıktı. American Cancer Society’nin saygın bilimsel dergisi CANCER’da yayımlanan 2025 tarihli bu çalışma, bevacizumabın genel hastalar arasındaki faydasının sınırlı olduğunu ve özellikle yüksek risk taşıyan hasta alt gruplarında daha belirgin etkiler gösterdiğini ortaya koydu. Böylelikle, daha önceki klinik araştırmaların sonuçlarını destekleyen ve bevacizumabın over kanseri tedavi protokollerindeki rolünün ayrıntılı, risk temelli değerlendirilmesinin gerekliliğini vurgulayan veriler elde edildi.
Bevacizumab, tümörlerin büyümesini besleyen damar oluşumunu (anjiyogenez) sağlayan VEGF-A molekülüne bağlanan monoklonal bir antikordur. Kanserin çeşitli türlerinde kullanım onayı bulunan bu biyolojik ilaç, over kanserinde etkisi karmaşık bir profil göstermektedir. Önceki kontrollü klinik deneyler, genel hasta grubunda yaşam süresine anlamlı bir katkı sağlamadığını, ancak yüksek riskli hastalarda –örneğin ileri evre hastalık ve cerrahi sonrası kalan tümör yükü yüksek olanlarda– belirli bir avantaj sunduğunu bildirmişti. Ne var ki uzun dönem takiplerde genel sağkalımda belirgin bir artış gözlemlenememişti.
Bu klinik gözlemlerinin günlük pratikte geçerliliğini irdelemek amacıyla, araştırmacılar 2017-2023 yılları arasında ilk basamak kemoterapi alan 1.752 ileri evre (Evre III ve IV) over kanserli kadının retrospektif verilerini inceledi. Ortalama 18 aylık takip süresi, kontrollü klinik ortamın dışındaki hasta gruplarında tedavi etkinliğini detaylı şekilde değerlendirme imkanı sundu. Hasta popülasyonu, prognostik risk faktörlerine göre sınıflandırıldı; böylece bevacizumab eklenen tedavinin yüksek risk altındakilerdeki sonuçları özel olarak analiz edildi.
Özellikle bevasizumab eklenen kombinasyonda, “bir sonraki tedaviye kadar geçen süre” (TTNT) parametresi anlamlı şekilde uzadı. TTNT, hastalık ilerlemesi veya tedavi başarısızlığı sebebiyle başka bir tedaviye geçilmesine kadar geçen süreyi ölçer ve klinik faydanın süresi hakkında fikir verir. Kombinasyon grubunda medyan TTNT 13,6 ay iken, sadece kemoterapi alanlarda bu süre 11,7 ay olarak tespit edildi. Bu bulgu, özellikle yüksek riskli hastalarda hastalık kontrolünün daha uzun sürdüğünü göstermesi bakımından önemliydi.
Yüksek risk kategorisindeki hastalarda bevasizumabın genel sağkalımı da olumlu yönde etkilediği gözlemlendi. Kavramsal anlamda istatistiksel anlamlılık kriterine tam olarak ulaşmayan bu fark, medyan OS’nin 31,1 aydan 27,4 aya uzadığını gösterdi; bu sonuçlar üzerine gelecek çalışmalarla daha somut bir sonuca varılması bekleniyor. Diğer taraftan, yüksek risk taşımayan hastalar ise bevasizumabdan belirgin yarar görmedi; ne TTNT ne de OS açısından anlamlı bir gelişme yaşanmadı. Bu durum, ilaç etkinliğinin hasta özelliklerine bağlı olarak değişkenlik gösterdiğini ortaya koydu.
Bu gerçek dünya verileri, klinisyenlerin tedaviyi hastanın bireysel risk profiline göre şekillendirmesi gerektiğini net biçimde vurguluyor. Cerrahi sonrası kalan tümör miktarı ve hastalığın evresi gibi prognostik faktörler, bevasizumabın kullanım kararını yönlendirmede önemli parametreler olarak öne çıkıyor. Böylece, maliyetli ve potansiyel yan etkileri bulunan bu ilacın gereksiz yere uygulanması önlenebilecek ve hastaya özgü en uygun, hedefe yönelik tedavi yaklaşımı benimsenebilecek.
Önde gelen yazar, University of Virginia Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Linda R. Duska, bevasizumabın reçetelenmesi öncesinde hastaların risk değerlendirmesinin kritik olduğunu belirtti. Bu yaklaşım, onkolojide giderek önem kazanan “kişiselleştirilmiş tedavi” paradigmasıyla uyum sağlamakta; yani her bireyin tümör biyolojisi ve klinik özelliklerinin ışığında karar verilmektedir. İlacın mekanizmasına yönelik bilgilendirici yorumlar da yapılarak, VEGF-A’nın engellenmesiyle oluşan damar yapısının zarar gördüğü, bunun sonucunda tümörün ihtiyaç duyduğu oksijen ve besin akışının azaltıldığı anlatıldı.
Bununla birlikte, anti-anjiyojenik tedavilere karşıt gelişen geçici yanıtlar ve tümörün alternatif anjiyogenez yollarını aktive etme kabiliyeti, ilacın tüm hastalarda neden sınırlı fayda sağladığının biyolojik açıklaması olarak sunuldu. Bu nedenle, tümör mikroçevresinin VEGF-A inhibisyonuna daha duyarlı olduğu belirli hasta alt gruplarının tespiti, tedavi etkinliğini artırmada kritik bir hedef olarak ön planda bulunuyor. Ayrıca, gerçek hayattaki hasta örneklemleri klinik denemelerdeki kadar homojen olmadığından; komorbidite, performans durumu ve tedavi uyum farklılıkları gibi faktörler verilerin yorumlanmasında önemli rol oynuyor.
Yüksek risk grubunda gözlenen TTNT uzaması, hastaların yaşam kalitesine ve sağlık kaynaklarının etkin kullanımına olumlu katkılar sunabilir. Ertelenen ikinci tedavi gereksinimi; yan etki riski, tedavi maliyetleri ve hasta yükünü azaltabilir. Böylece, hem hastalar hem de klinisyenler için daha uzun ve konforlu bir klinik iyileşme süreci mümkün kılınmaktadır. Son olarak, çalışmanın elektronik sağlık kayıtları gibi kapsamlı veri tabanlarını kullanması, “gerçek dünya kanıtlarını” ortaya koyma açısından değerlendirildi. Bu yaklaşım, kontrollü randomize deneyleri tamamlayıcı nitelikte olup rutin klinik pratiğe araştırma sonuçlarının uyarlanmasını teşvik ediyor.
Sonuç olarak, kontrollü klinik deneyler ve bu geniş çaplı gerçek dünya çalışma verileri bir araya geldiğinde, bevasizumabın ilk basamak tedaviye eklenmesinin yararının sınırlı ve yalnızca yüksek riskli ileri evre over kanserlilerle sınırlandığı görülmektedir. Bu bulgu, tedavi yaklaşımlarının hastaların klinik ve biyolojik özelliklerine göre titizlikle adapte edilmesi gerektiği paradigmının önemini pekiştiriyor. Onkoloji alanında sürdürülen gelişmeler, moleküler düzeyde profil çıkarımı ve biyobelirteç destekli seçilim stratejileri ile bevacizumab gibi mevcut tedavilerin potansiyelini daha da ileri taşımayı amaçlamaktadır. Gelecekte planlanacak prospektif çalışmalarda, fayda gösteren hasta gruplarının daha hassas tanımlanması ve direnç mekanizmalarının aydınlatılması gerekmektedir.
—
**Araştırma Konusu**:
İleri evre over kanseri hastalarında ilk basamak kemoterapiye bevacizumab eklenmesinin gerçek dünya sonuçları ve bu sonuçların klinik deneylerle uyumu.
**Makale Başlığı**:
The BEV1L study: do real-world outcomes associated with the addition of bevacizumab to first-line chemotherapy in patients with ovarian cancer reinforce clinical trial findings?
**Haberin Yayın Tarihi**:
12-Mayıs-2025
**Web References**:
https://www.wiley.com/
https://acsjournals.onlinelibrary.wiley.com/journal/10970142
**Doi Referans**:
Duska, L. R., Lim, J., Calderón Boyle, T. A., et al. (2025). “The BEV1L study: do real-world outcomes associated with the addition of bevacizumab to first-line chemotherapy in patients with ovarian cancer reinforce clinical trial findings?” CANCER. DOI: 10.1002/cncr.35821.
**Anahtar Kelimeler**:
Over kanseri, klinik çalışmalar, ilaç araştırmaları, kemoterapi, kanser tedavisi, monoklonal antikor, bevacizumab, anjiyogenez inhibisyonu, yüksek riskli hasta grupları, genel sağkalım analizi, retrospektif çalışma, elektronik sağlık kayıtları