Aspirin ve NSAID’lerin Over Kanseri Sağkalımı Üzerindeki Etkisi

Norveç’te gerçekleştirilen çığır açıcı bir çalışma, düşük doz aspirin kullanımının epiteliyal over kanseri (EOK) hastalarının yaşam süresi üzerindeki olumlu etkilerine dikkat çekiyor. BMC Cancer dergisinde yayımlanan bu kapsamlı ve kayıt tabanlı kohort analizinde, 2004 ile 2018 yılları arasında invaziv EOK teşhisi konulan dört binden fazla kadın detaylı olarak izlendi. Araştırmacılar, aspirin ve aspirin dışı nonsteroid antiinflamatuar ilaçların (NSAID) hastaların sağkalım oranlarına etkisini değerlendirmek için geniş sağlık kayıtlarından yararlandı. Düşük doz aspirin kullanımının kanserin seyrini olumlu etkileyebileceği hipotezine dayanan çalışma, bugüne dek çelişkili sonuçlar veren epidemiolojik verileri yeni ve güçlü bir metodoloji ile ele aldı.

Over kanseri, genellikle belirtilerinin sinsi seyretmesi ve erken tanı yöntemlerinin yetersizliği nedeniyle çoğu zaman ileri evrede teşhis ediliyor. Bu nedenle, hastaların sağkalım oranları ne yazık ki halen düşük düzeyde seyretmekte. Bu durum, etkili tamamlayıcı tedavi olanaklarının aranmasına yol açıyor. Aspirin ve NSAID’lerin antiinflamatuar etkileri nedeniyle kanser gelişim ve ilerlemesini modüle edebileceği düşünüldüğünden, bu ilaçların kanser üzerindeki etkileri uzun zamandır araştırılıyor. Ancak bugüne kadar elde edilen klinik ve epidemiyolojik veriler, aspirin kullanımına bağlı sağkalım avantajının varlığı konusunda netlik sağlamadı.

Norveçli araştırma ekibi, aspirin ve diğer NSAID’lerin kullanımını hem sabit (fixed) hem de zaman-değişken (time-varying) modellerle değerlendirdi. Sabit modelde, tanıyı takiben ilk 305 gün içindeki ilaç kullanımı kullanıcı ve kullanıcı olmayanlar olarak sınıflandırılırken, zamanla değişen model daha dinamik bir yaklaşım sunuyor; bu modelde güncel, geçmiş ya da hiç kullanmama durumları dikkate alındı. Ayrıca, ilaçların “belirlenmiş günlük doz” (DDD) standardına göre kümülatif dozları hesaplanarak doz-cevap ilişkisi incelendi. Önemle üzerinde durulan nokta, tanı öncesi ve sonrası kullanımın ayrı ayrı değerlendirilmesi suretiyle zamanın etkisini ölçmek oldu.

Çalışmada sağkalım analizleri için çok değişkenli Cox regresyon modelleri kullanıldı. Bu sayede, potansiyel karıştırıcıların etkileri kontrol altında tutuldu ve ilaç kullanımının kanserden ölüm riskine etkisi, tehlike oranları (hazard ratio) aracılığıyla nicelendirildi. Ayrıca, klinik uygulama açısından anlamlı sonuçlar sağlamak için “kısıtlanmış ortalama sağkalım süresi” (Restricted Mean Survival Time – RMST) analizi yapılarak, farklı kullanım gruplarının beş yıllık takip süresi boyunca sağkalımda kazandıkları aylık farklar hesaplandı.

Çalışmanın dikkat çekici bulgularından biri, tanıyı takiben erken dönemde sabit değerlendirmeyle aspirin kullanımının sağkalım üzerinde belirgin bir etkisinin gözlenmemesi oldu. Ancak daha rafine zaman-değişken analizlerde, güncel aspirin kullanıcılarında belirgin bir sağkalım avantajı tespit edildi. Bu gruptaki hastalarda over kanserine bağlı ölüm riskinde %32 oranında azalma (hazard ratio: 0,68; %95 güven aralığı: 0,57-0,81) saptandı. Bu istatistiksel olarak anlamlı sonuç, aspirin kullanımının devamlılığı arttıkça sağkalımda da iyileşme görülen doz-cevap ilişkisi ile desteklendi.

Öte yandan, aspirin dışı NSAID kullanımında benzer bir net sağkalım yararı gözlenemedi. Bu durum, aspirinin anti-kanser etkilerinin spesifik biyokimyasal mekanizmalarla ilişkili olabileceğini ya da hastaların bu ilaçları kullanma ve devam ettirme alışkanlıklarının farklıyla açıklanabileceğini düşündürüyor. Özellikle tanı öncesi aspirin veya NSAID kullanımının sağkalım üzerinde anlamlı bir etkisi bulunmayışı, aspirin etkinliğinin tanıdan sonraki kritik dönemde ortaya çıktığını işaret ediyor.

Çalışmanın neden-sonuç ilişkisinin doğrudan kurulmasını zorlaştıran gözlemsel doğasına rağmen, elde edilen sonuçlar klinik açıdan umut verici. RMST analizine göre, post-diagnostik düşük doz aspirin kullanan hastalar beş yıl içinde ortalama 2,67 ay daha uzun yaşadı. Bu süre, over kanserinin agresif seyri düşünüldüğünde anlamlı bir sağkalım avantajı olarak değerlendiriliyor.

Aspirinin potansiyel kanser karşıtı etkileri, doku enflamasyonunu azaltması, siklooksijenaz (COX) enzimlerini inhibe ederek prostaglandin sentezini düzenlemesi gibi mekanizmalarla açıklanıyor. Prostaglandinler; tümör büyümesi, damar oluşturmada (anjiyogenez) artış ve metastazda rol oynar ki aspirin bu süreçleri baskılayabilir. Ek olarak, aspirin kan pulcuklarının (plateletlerin) işlevini engelleyerek kanserin yayılma riskini azaltabilir. Bu mekanistik bilgiler, aspirin kullanımının onkolojide potansiyel tamamlayıcı bir tedavi seçeneği olarak değerlendirilmesini mümkün kılıyor.

Çalışmanın güçlü yanlarından biri, Norveç’in sağlam sağlık kayıt sistemine dayanarak büyük bir hasta popülasyonunu kapsamış olmasıdır. Böylece gerçek dünya verileri üzerinden genel geçer sonuçlar çıkarmak mümkün oldu. Ancak araştırmacılar, ilaç kullanımına bağlı karıştırıcıların tam anlamıyla elimine edilemediği ve gözlemsel tasarımın neden sonuç ilişkisi kurmakta sınırlı olduğu gibi kısıtlamaların farkında olduklarını belirtti. Bu yüzden, daha kontrollü, randomize klinik çalışmalara ihtiyaç olduğu vurgulandı.

Araştırma, aspirin gibi ucuz, yaygın olarak bulunan ve iyi bilinen yan etki profiline sahip bir ilacın onkolojide yeniden değerlendirilmesi fikrini canlandırıyor. Eğer ileride yapılacak çalışmalar aspirin kullanımının etkinliğini ve güvenilirliğini doğrularsa, özellikle gelişmekte olan ülkelerde uygun maliyetli bir terapi stratejisi sunabilir. Ayrıca, ilacın kemoterapi ve hedefe yönelik tedavilerle etkileşimleri, yan etkileri ve hasta uyumu gibi konular da ayrıntılı olarak incelenmelidir.

Bu çalışma, kronik enflamasyonun over kanseri gelişimi ve tedavi dirençlerinde rol oynadığına dair bilimsel görüşlerle uyumlu. İnflamatuar yolların farmakolojik hedef alınması, özellikle aspirinin avantaj sağlayabileceği bir alan olarak öne çıkıyor. Ayrıca, aspirin kullanımına yanıt veren alt grupların genetik ve moleküler biyobelirteçlerinin belirlenmesi, kişiselleştirilmiş tedavi yaklaşımlarını mümkün kılabilir.

Sonuç olarak, Norveç’ten gelen bu büyük ölçekli ve ayrıntılı çalışma, düşük doz aspirin kullanımının epiteliyal over kanseri hastalarında yaşam süresini anlamlı biçimde uzatabileceğine işaret ediyor. İlacın tedaviye başlandıktan sonra düzenli ve yetersiz dozun üzerinde kullanılması gerektiği sonucuna varıldı. Bu bulgular, tedavi protokollerinin geliştirilmesi ve yeni klinik denemelerin tasarlanması için önemli bir temel oluşturuyor. Over kanserinin yüksek ölüm oranlarıyla mücadelede, erişilebilir ve maliyeti düşük bir ilacın sağkalımı iyileştirmede rol alması onkoloji alanında umut verici bir dönüm noktası olabilir.

Araştırma Konusu:
Post-diagnostik düşük doz aspirin ve aspirin dışı NSAID kullanımının epithelial over kanseri hastalarının sağkalımı üzerindeki etkisi.

Makale Başlığı:
Low-dose aspirin and non-aspirin non-steroidal anti-inflammatory drugs and epithelial ovarian cancer survival: a registry-based cohort study in Norway.

Haberin Yayın Tarihi:
2025

Web References:
https://doi.org/10.1186/s12885-025-14168-y

Doi Referans:
https://doi.org/10.1186/s12885-025-14168-y

Resim Credits:
Scienmag.com

Anahtar Kelimeler:
epiteliyal over kanseri, düşük doz aspirin, nonsteroid antiinflamatuar ilaçlar, sağkalım analizi, kohort çalışması, Norveç kanser araştırması, post-diyagnostik ilaç kullanımı, kanser progresyonu, antiinflamatuar tedavi, kemoterapi destekleyicisi, prognoz iyileştirme, reel dünya verileri

0 Votes: 0 Upvotes, 0 Downvotes (0 Points)

Leave a reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Onkolojideki En Yeni ve Önemli Gelişmeleri Kaçırmayın

E-posta yoluyla paylaşımlarınızı almak için onay veriyorum. Daha fazla bilgi için lütfen Gizlilik Politikamızı inceleyin.

Loading Next Post...
Takip Et
Search
ŞU ANDA POPÜLER
Loading

Signing-in 3 seconds...